Tarih boyunca İstanbullular hayvanların haklarını gözeten bir yaşam felsefesini benimsediler. Camilerin, hanların, konakların dış duvarlarına inşa ettikleri zarif kuş evleri, çeşmelerin, sebillerin bir köşesine hayvanların su ihtiyaçlarını gidermeleri için düşünülmüş mimari detaylar canlıları bir bütünün parçaları olarak kavrayan ve diğer canlılara karşı sorumlu olduğunun idrakinde bir bilinç düzeyinin ürünleridir. Yaralı leyleklerin ve göçmen kuşların tedavileri için vakfedilmiş, “Gurabahane-i laklakan” daha 18. Yüzyılda hayvan hakları konusunda toplumumuzun düzeyini gösteren örneklerdendir.
Avrupalı seyyahlar, İstanbulluların hayvanlar konusundaki duyarlılıklarını bazen hayretle bazen de gıpta ile anlatmışlardır.
Bu seyyahlardan Guer’in kayıtlarına göre: “Osmanlılar sahipsiz hayvanları beslemek için vakıflar kurmuş, ücretli adamlar tutmuşlardır. Bu adamlar sokak başlarında kedilere, köpeklere et dağıtırlar. Bu hayvanlar o sadakaya alışmış olduklarından, besicilerin seslerini duyar duymaz hemen sokak başına koşarlar.”
Mareşal Von Moltke de 1837 yılında hayvanların İstanbul sokaklarında korkusuzca ve insanlardan hiç çekinmeden dolaşmaları karşısında hayretini gizleyemez.
1910 yılında gerçekleştirilen sokak köpeklerinin toplanarak tecride tabi tutulduğu Hayırsız Ada sürgünü gibi talihsiz olaylar toplumun vicdanını derinden yaralamış ve asla tasvip görmemiştir. Hayvanların sürülmesine gerekçe olarak Londra, Berlin gibi modern şehirlerde hayvanların sokaklarda başıboş dolaşmalarına izin verilmemesi gösterilmişti. Bu sürgünde tam 80 bin köpek İstanbulluların tüm tepkilerine rağmen İstanbul’un sokaklarından toplanmış ve Sivri (Hayırsız) Ada’da acı içinde ölüme gönderilmişti. Daha sonra yaşanan Balkan Savaşı felaketini bu olaya bağlayan İstanbullu sayısı hiç de az değildi.
Kuşkusuz, çevre ve hayvan hakları konusunda yaşanan sorunların büyük bölümü modern döneme ilişkindir. Modern insanın çevre ve hayvanlar hakkındaki tutumu, kendisinin de parçası olduğu doğayla ilişkileri son derece sorunludur. Modern kentler hayvanlarla birlikte yaşamanın asgari şartlarını sağlamak bir yana giderek hayvanları şehrin dışına iten bir hayatı dayatmaktadır.
Ne yazık ki, dünyanın en büyük metropollerinden biri olan İstanbul’un hayvanları da bu durumdan olumsuz etkilenmektedirler. iKEDİ, İstanbulluları, İstanbul’un hayvanlarıyla ilişkilerini sorgulamaya ve yeniden onların farkına varmaya çağırıyor.